Ağustos 16, 2009

Harikulade bir siteden esinlendik, GDO ihtimalinde uzak bir ay geçirmeye davet ediyoruz sizi!

Türkiye'de neyin içinde GDO'lu ürün var, söylemek çok zor. Ama, bal gibi biliyoruz ki, en "benimdir" dediğimiz mısırdan bile üretilse mısır şurubu, üretiminde kullanılan organizmalardan dolayı GDO'lu oluyor ve Coca Cola benzeri içeceklerden baklavaya kadar pek çok kılıkta karşımıza çıkıyor. Benzer şekilde soya lesitinine karşı da endişelerimiz var. Soya lesitini genelinde kötü sayılmadığı ve endüstriyel üretimde muazzam bir kolaylaştırıcı olduğu halde, ülkemize giriş yolunu bilemeyeceğimiz ve "GDO'lu soya yetiştiren bir ülke aracılığı ile ithal" bir soyadan da üretilebilen; zaten (örneğin:) ithal edilmiş bir kuvertür sayesinde çocuğumuzun yaşgünü pastasına çikolata kreması kılığında da eklenebilen... asla takip edemediğimiz bir ürün olması münasebetiyle, endişemiz pek sahici, pek yerinde.

Bakın bakalım, içinde nbş (nişasta bazlı şeker,) mısır şurubu, glikoz şurubu ya da soya lesitini olan bir şeyleri yemeden, içmeden 30 gün geçirebilecek misiniz? Bakın bakalım, yediklerinizin arkasını okurken daha başka neler bulacaksınız içerik listelerinde. Bakın bakalım ne olduğunu anlamadığınız içerikleri sorguladığınızda ne cevaplar alacaksınız "tüketici memnuniyeti temsilcileri"nden.

Bakın, deneyin. 30 gün, dile kolay, GDO ihtimalinden uzak beslenmek mümkün mü, henüz GDO'lu tarıma yasal olarak "evet" bile dememiş memleketimizde, deneyin.

Adınızı ve niyetinizi yorum olarak ekleyin lütfen, tecrübelerinizi de..

23 yorum:

YEŞİM dedi ki...

30 sadece bir baslangic!
Ha gayret :)))
Yesim Guris

cana dedi ki...

Sanirim ayni sekilde misir cipsleri,patlamis misir, ve ozellikle de amip gibi tureyen yani her kose basinda satilan kapta tane tatli misir da yenmemeli bu deneyde

Defne Koryurek dedi ki...

kesinlikle! zaten cipslerin icerik bilgisine goz attiginizda huzursuzluk bas gosterecek sizde de. tatli tane misira dair bir bilgi yok elimizde ama memleketimiz urettiginden daha fazla misir tuketiyor. bunu biliyoruz. Turkiye gdo'lu misir uretmiyor olabilir ama gdo'lu misir ithal etmedigini belgeleyen bir firma ile muhattap olana kadar aksini dusunmenin yararina inaniyoruz.

bakin, soyle dusunun: bir "suphe" kizinizin, oglunuzun babasini kapinin onune koymaya yetiyorsa --ki, siklikla yetiyor-- azicik suphe duydugunuz hic bir seyin kizinizin ya da oglunuzun bogazindan gecmesine razi olmazsiniz.

dogru mu?

orucumuz bu kavrayis uzerinden bir pratik.

ne dersiniz?

Defne Koryurek dedi ki...

grup icinde GDO'suz beslenme orucu yanki bulurken, bazi uyelerimiz GDO'suz beslenmeyi dogal beslenme olarak aldilar. yanlis oldugundan degil: hergun, her ogun daha iyi, daha temiz ve daha adil uretilmis olani tuketmek ve boylesi uretime yatirim yapmak tercihimiz. ama bu orucun sebebi bundan otesi.

grup uyelerimizden Tijen Inaltong'un aslen cok yararli "neler yiyebilecegimiz listesi"nden yola cikarak verdigim cevabi buraya aktariyor ve bizimle beraber oruc tutan herkese bir fikir verebilmeyi umuyorum:

"sevgili dostlarim,

ozellikle Tijen'in listeine goz gezdirdim de, bir daha altini cizmek istedim: amacimiz her ne kadar daima daha iyi, daha temiz ve daha adil uretilmis olanla beslenmekse de, ozellikle sehirli bir grup olmamiz munasebetiyle, aslinda, bu kez niyetimiz ne kadar GDO ile cevrelendigimizi idrak etmek. dolayisiyla bu oruc suresinde daha dogal tavugu nereden bulabilirim diye caba sarf etmek yerine, gunluk kosturmacanin icerisinde ne kadar cok endustriyel gidaya muhattap kaliyoruz ve bu endustriyel gidaya hayir dedigimizde hayatimiz ne kadar etkileniyor onu kavramayi deneyelim.

ornegin, 14 yasindaki kizim Refika arkadaslari ile gezmeye gittiginde, nelerle karsilasir ve o karsilastigi gidalari tuketmediginde nasil etkileniyor gunu, bunu kavramaya calisiyoruz. biraz daha acayim, ornegin calisma arkadaslarinizla ogle yemegine ciktiniz ve salata ismarladiniz. salatanizin sosundan uzerine serpistirilmis misira kadar pek cok seyi on gormek ve garsonunuzu yonlendirmek zorundasiniz. biz, bu oruc sirasinda bu cabaya odaklaniyoruz. ya da misafirlige gittiniz ve yemegin sonunda baklava ikram edildi. ne yapacaksiniz? orucumuz bununla ilgili.

yoksa, evde, zaten daha iyi, daha adil ve daha temizi yeme sansimiz var.

sahiden dostlarim,

var gucunuzle zorlayin imkanlari ve Istanbul denen megapolun ortasinda acaba GDO'suz beslenmenin mumkun olmadigi bir col mu yarattik, onu sorgulayin. siz sorgularken sorulariniz ve taleplerinizle garsonundan, isletmecisine, yemek arkadaslarinizdan taksi soforune, herkes dinlesin sizi.

orucdaysak sebebi var!"

sevgilerimle,
D

Defne Koryurek dedi ki...

www.yesilgundem.blogspot.com/yesilgundem@twitter'a, www.sarhosbalikvetopalmarti.blogspot.com'a, Pembe Domates Ağı'na, GDO'ya hayır! platformu'na ve Slow Food Samsun'a sevgiler!

oruç tutuyorsak, sebebi var!

funda dedi ki...

evet sebebi var :) Tijenin mail grubundaki Gdo lu ürünlere ait bir liste var mı sorusuna katılıyorum ben de...Eğer mümkünse ve varsa böyle bir liste, en azından ne yemeyeceğimizi bilmek beni çok rahatlatacak..
Benim gibi daha çok yolun başında olanlar için de sanırım çok yararlı olucak..

Defne Koryurek dedi ki...

sevgili Funda,

Turkiye'deki GDO'lu urunleri isaret etmemiz, listelememiz kabil degil! ulkemiz soz konusu oldugunda boyle bir liste olmadigi gibi ve olsaydi da, uzerine bir fiil ureticisi "gdo'ludur" yazmadan bir urunu afise etmemiz yasal manada bizi zora sokardi. malum, rekabet kanunu.

yani orucumuz kolay bir oruc degil. orucumuzun yasaklari net degil.

ama, dunya uzerinde gdo'lu uretiminden en cok kazanc saglanan uc urun sayilacak olsa, misir, soya ve pamuktur deniyor.

misiri urettigimizden fazla tuketiyoruz. dolayisiyla devletimiz yasal olarak gdo'lu misirin ekilip dikilmesine henuz riza gostermemis de olsa, ithal olan ve uretim kosullarini bilemedigimiz misir diye bir kaygimiz var. sonra misirdan uretilen ve herseye karistirilan misir surubu soz konusu. misir surubu --ki glikoz surubu, nbs gibi adlar altinda da yer aliyor-- uretim surecine dahil edilen organizmalar sebebiyle, en atalik misirdan da uretilse gdo'lu oluyor. e, soya keza. ithal cikolatanin ya da cocuk mamasinin iceriginde soya lesitini olarak karsimiza cikiyor ve memleketimizde yetistirilmeyen bir soyanin lesitininin ne kadar saglikli oldugu konusunda emin degiliz, biz.

bizi oruc tutmaya iten sebep gidanin artik yerel degil, global bir duzende uretiliyor olusu ve global oyuncularin hirsinin bizim cikarlarimizla her daim denk dusmediginin bilgisi. orucumuz suresinde, mumkun olursa, bizim ulkemizin gida uretiminin bu global duzende nasil bir yer tuttugunu kavramak ve gidamizin gelecegine dair bir ongoru gelistirmek.

simdi, diyebilirsiniz ki "memleketimin makul ureticisinin sucu ne? onun misiri gdo'suzsa, neden misir yemeyerek onu cezalandirayim?"

haklisiniz.

ama eger urunu gdo'suzsa, bir sekilde bu tuketici tercihi yankisini bulacak ve o misiri, o soyayi gdo'suz kullanan urun de icerigindeki bu "satilabilir/pazarlanabilir kaliteyi" reklam edecektir zaten.

ornegin Sagra gdo'suz soya lesitini kullandigini ilan ediyor. biz de alkisliyoruz. ama muazzam soya yatirimi yaptigini gazetelerin arsivinden bulup ogrendigimiz bir diger buyuk uretici bu konuda bir beyan vermedikce, genel uretimine iliskin suphe duymakta hakliyiz diye dusunuyoruz.

dolayisiyla orucdayiz. dolayisiyla yedigimiz herseyi, menseini, turunu, icerigini vs sorguluyoruz. dolayisiyla da zor bir oruc bu. merakli zihinlerin arastiriciligina muhtac bir performans, belki de.

yedigimiz herseyi bir bir kavrayalim, misir ve soya ya da bir baska deyisle endustriyel gida/glabal gida uretim teknikleri/ar-ge mahsulu lezzetler nerelere kadar ulasiyor anlayalim ve gidanin gelecegine dair bir daha dusunelim diye.

uzun lafin kisasi :)) size sunabilecegimiz bir listemiz yok.

sevgiler,
D.

Tugba dedi ki...

İnternetten tavuk konusundaki araştırmalarımın sonucu:

Tavuk üreticileri ya da onlarla ilgili haber yapan medyadan alıntılıyorum:
"Ürettiğimiz yemin yaklaşık %80'ini mısır ve soya küspesi oluşturur."
"2003 yılında devreye aldığımız soya işleme tesisimiz ile sektörde tam entegrasyonunu tamamlamış tek kuruluş konumuna getirmiştir."
"Şu anda sektörün en önemli sorunlarından birinin yüksek maliyetler..Mısır Türkiye'de 350 dolarken, ABD'de ise bu rakam 200 dolar civarındadır. Soya fasulyesinin Türkiye'deki fiyatı 600 dolar, ABD'deki ise 450 dolardır. Bu farkın nedeni mısıra uygulanan yüzde 35'lik, soya fasulyesine uygulanan yüzde 8'lik vergidir. Ayrıca ara ve gemi nakliyesi de ton başına yaklaşık 110 dolar yük getiriyor."

Genel olarak tavukçuluk ile okuduğum makalelerde yem, mısır ve soya gibi ihtiyaçların büyük ölçüde yurt dışandan getirilmesi ve bunun da maliyetleri her geçen gün arttırmasından yakınılıyor.

Anlayacağınız gıda sektörü mısır ve soyanın özlerini yağ olarak bize,posalarını da yem olarak hayvanlara ama en nihayetinde yine bize yediriyor. Dün sabahtan beri yem kanunlarını inceliyorum acayip asabım bozuldu diyebilirim; renk vericiler, antibiyotikler, koruyucular, asit düzenleyiciler, antioksidanlar, büyütme faktörleri... Yem içeriği mi okuyorum yoksa hazır keklerin arkasındaki büyüteçle görülebilen yazıları mı okuyorum karıştırdım bir an.

Şaibeliler listemiz de uzadıkça uzayacak gibi görünüyor:

- Çikolatalar (mısır şurubu ve soya lesitini kullanılıyor)
- Soya sosları
- Güllaç (Hammaddesi mısır nişastası)
- Kaşar peyniri (Soya ve margarin kullanılarak yapılan ucuz kaşarlar)
- Et ve tavuk ürünleri (yem olarak mısır ve soya ağırlıklı yemler kullanılıyor)
- Sakızlar (mısır şurubu, lesitin, vs. )

Unuttuklarım olduysa ekleyin lütfen.

Defne Koryurek dedi ki...

bahcesel.com, bugday ekolojik yasam dernegi ve iyiliguzellik.com'a tesekkur ediyoruz fikri yaydiklari, orucumuza destek olduklari icin.

gidanin gelecegine hep birlikte sahip cikiyoruz!

http://www.bahcesel.com/forumsel/gida-ve-saglik-haberleri/22460-iyi-fikir-gdosuz-30-gun/
http://www.bugday.org/article.php?ID=3327
http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=1375

Defne Koryurek dedi ki...

http://www.alternatif-istanbul.net/2009/08/fikir-sahibi-damaklardan-cagr-unutmayn.html link'inden destegini yayinlayan Ezgi Aktas'a kucak dolusu sevgiler.

tesekkurler alternatif Istanbul! tesekkurler Ezgi!

simon t. dedi ki...

daha üzerinde düşünürken bile farkettiğim şey, uzun vadede şüphe yerine bilgi gerektiği. yoksa, tuğba hanımın dediği gibi iş tüm et çeşitlerine de varır, ve markette satılan ürünlerin çok büyük kısmına.
ama kendi başımıza kimin üretiminde ne kullandığı bilgisine ulaşmamız mümkün değil. çözümü ancak örgütlenmek olabilir. bu şekilde hem daha kolay bilgi alınabilir hem de firmaları sagra gibi gdo'suz üretim yapıyor olmayı reklamlarında kullanmaya özendirecek şekilde bir bilinç oluşturma yolunda adımlar atılabilir.

Defne Koryurek dedi ki...

hayır simon t. hersey bireyle baslar. paranizi "guvenmediginiz" gidaya harcamayarak baslayin, guvenip guvenmemeye karar vermek icinse once etiketi okuyun, sonra da tuketici hatti denen kanal uzerinden sorusturma hakkinizi kullanin.

birey, cok seyi baslatabilir.

ardindan, elbette, beraberlik gelecektir.

ama birey ihtiyacini belirlemeden kurulacak bir birligin kalabaliktan oteye gecmeyecegi de asikar.

yaniliyor muyum?

cozumu bir araya gelecegimiz kalabaliklarda degil, kendimizde aradigimizda yarinimiza sahip cikabiliriz, ancak.

gidamiza sahip cikalim ki, yarinimiz olsun.

sevgiler,
D.

Defne Koryurek dedi ki...

bize desteğini sunan Slow Food Tire konviviyumuna sevgiler!

Defne Koryurek dedi ki...

Atlas dergisi de orucumuza yer vermis: http://www.kesfetmekicinbak.com/gundem/08868/

tesekkurler Atlas!

orucu tutun, orucu yayin! gidanin gelecegine sahip cikin!
unutmayin: orucluysak sebebi var!

sevgiler,
D.

simon t. dedi ki...

ben sanırım pek katılmıyorum. sonuçta bu hareket de bireysel değil, örgütsel.
ve türkiye'de bireysel tepkiyi gerçekten önemseyen herhangi bir şirket olduğunu pek sanmıyorum. varsa da görmedim (belki biraz boyner grubu).
ortak ihtiyacımız da belli diye düşünüyorum. gdo'suz beslenmek istiyoruz. ve bu yüzden gdo kullanılan ürünlerin neler olduğunu bilmek istiyoruz.

Defne Koryurek dedi ki...

sevgili simon t.

etiketleri okumaya başladınız mı? mısır şurubu ve soya lesitinine dair blog'da verdiğimiz linkleri ve ötesini okudunuz mu? oruçda mısınız, bizimle?

:))

yoksa serin bir ağacın gölgesinden bakıp mı fikir yürütüyorsunuz?

:)

lütfen, sakın alınmayın, sakın kırılmayın, hele defansa hiç geçirmesin sizi sorum.. ama bakışınızı kavramak için anlamak zorundayım nereden konuştuğunuzu.

sevgiler,
D.

simon t. dedi ki...

savunmaya geçerek söylemiyorum ama konu benim ne yaptığım değil bence. yani ben etiketleri her zaman okurum. amerika'da şeker içeren hemen her türlü hazır gıdada mısır şurubu olduğundan yıllardır bilgi sahibiyim hakkında. bu blogu da başından büyük çoğunluğunu okumuşumdur.

ben 30 günlük değil, uzun vadeli konuşuyorum. onun için de şüphe bana yetmiyor, çünkü o zaman liste gerçekten çok uzuyor. ve bira içerken veya tavuk yerken gerçekten ne aldığımızı bilelim istiyorum. sizin efes pilsen deneyiminizin ötesine geçmek için de daha organize bir ses gerekir diye düşünüyorum.
fikir ayrılığımız budur.

bir örnek, bursa ovası'na nasıl kirli suların döküldüğünü öğreneli beri pazarda bursa'dan gelmeyen şeftali arıyorum. ama gayet zor oluyor, çünkü %80-90'ı bursa'dan geliyor veya öyle demeyi seçiyor. hatta "valla bursa'dan abi" diyen dolu. ama sadece şüpheyle hareket ettiğimden kendimi gereksiz mi kısıtlıyorum, o şeftaliler gerçekten o ağır metal içeren derelerle mi sulanıyor bilmiyorum. bu da bana yetersiz ve yarım yamalak geliyor.

Defne Koryurek dedi ki...

gdo ihtimalinden uzak 30 gün orucumuza mutfaktazen.blogspot.com üzerinden destek veren Tijen İnaltong'a çok teşekkürler!

Defne Koryurek dedi ki...

peki simon t.,

öneriniz nedir?

şahsen çok yorgunum "birşeyler yapılmalı" denip, topun sürekli başkalarına atılırmış gibi ama hep out'a atılmasından.

oruçdaysak, sebebi var. gelin, katılın bize.

:)

sevgiler,
D.

evren dedi ki...

Ben küçük de olsa her tür çabanın bir etkisi olacağına inanıyorum. Zaten ne yapsak hiçbirşey olmaz o zaman oturup birisinin bizi organize etmesini bekleyelim zihniyetiyle gerçekten de hiçbirşey olmaz. Bu yaklaşımım naif bulunabilir, 'Naif olmaya cüret et*' demiş B. Fuller. Ne kadar naif de olsa sonuçta bu küçük ölçekli bireysel hareketler, anlamlılığı ölçüsünde ortak hareketlere dönüşüyor ve benim de tam bu noktada bu harekete inancım tam. Açıkçası 30 günden sonra elim gidip de şu an yemediğim şeyleri yiyebileceğimi zaten düşünmüyorum.

Evren Uzer

*dare to be naive.

MMM dedi ki...

Yaptığımız ne kadar bireysel ne kadar değil bilmiyorum. Bir kaç yıldır evde ailece yediklerimize özen gösteriyordum. Bu bile çevremdeki bazı arkadaşlarıma ağır geliyordu. Ancak 2 yılın sonunda bir kaç arkadaşımı organik pazara peşime takmayı becerebildim. Ve ne yazık ki ya da iyi ki çoğunluk bebekleri, çocukları olduğu için bu yola adım atıyor. Geçen gün bir arkadaşım domateslerle ilgili gönderdiğim araştırmaya "Ay ne korkunç, okurken çok kötü oldum, o yüzden hiç okumuyorum. Benimki kız büyüdü nasılsa, tabi senin çocukların var" dedi. Ve ve ben sadece dondum, cevap bile veremedim. Bunu söyleyen eğitimli, ekonomik olarak belli gücü olan ve de çevreye duyarlı bir insan!
Ne zamanki bu gruba geldim yalnız olmadığımı farkedip daha neler neler yapabileceğimizi farkettim. Örgütlü ya da değil ama hep beraber:)). Önemli olan mu bence.
Mehtap

Defne Koryurek dedi ki...

bu arada, bizim gazetelerimizde ve gazetelerin "saglikli yasam" koselerinde bulamayacaginiz bir haber:
The Lyme Induced Autism Foundation Prescribes 100% Non-GMO Diet
http://www.lymeinducedautism.com/gmopositionpaper.html

oruçluysak sebebi var!

D.

Turkish Jade dedi ki...

Merhaba,

Ben de örgütlenmenin bireysel davranmaktan daha etkili olduğunu düşünüyorum, fakat bu ortada bir örgütlenme olmadığında bireysel tepkimi ortaya koymaktan alıkoymamalı beni. Örneğin FSD ile karşılaşmadan ya da bu GDO orucu başlamadan çok önce pek çok gıdayı yemeyi bıraktım. Simon'un dediği gibi, iş artık yediğim her şeyi bırakmaya gidiyor neredeyse. Sınırı çekmek git gide güçleşiyor. Fakat bir yandan da bir örgütlenme oluşumu var, kim bilir, belki yakında hayal ettiğimiz gibi bilgi sahibi olduğumuz, hatta en güzeli, ekolojik bir gıda sisteminde buluruz kendimizi. Yani ben hem bireysel hem de toplu hareketten yanayım. Muhalefet ettiğim çoğu konuda kimse bir şey yapmıyor diye kendimi de susturmak her şeyden önce kendime karşı kaldıramadığım, bana ağır gelen bir tutum. Önce kendim yapabildiğimi yapıyorum, insanlar bana katılmayı seçerse ya da kendim gibi başkalarını bulursam da ne mutlu...

Özge