Ferda ERDINC
Derdi Kurt babaannem, yasliligi, onu kara cadirindan, surusunden, asiretinin yari-gocer hayatinin mizanseninde yer aldigi/verildigi rolden el cektirip, dort duvar arasina sikistirip, ev iclerinde basibos bir hayalete donusturecek hayata suruklemeden hemen once. Kendini oyalayabilecegi seylerin sayisi uce inmisti: sigara, cay ve onune konan yemegi oylesine yemesi. Bunlarin icinde onun ruhunu tamamen esir edeni sigara tutturme meselesiydi. Tutturuyordu fasilasiz ve bir baca gibiydi; tutuyordu hilafsiz! Arada, kendimizi tamamen buluta dalmis ucakta seyreden yolcu sanma asamasina vardiginda tutme isi, eline yalvar yakar tutusturuyorduk bes sis ustunde bir corap orme isi. Nafile yere! Uc dakika gecmeden ativerip orguyu elinden, elbisesinin cebinde her daim hazir tabakasina uzaniyordu eli soz dinlemeden. Soz dinlemeyen bir diger sey ise, hafiza denen ve gittikce buharlar ulkesine iltica eden o esrarli alanin netligini hic bir bicimde kaybetmekten yana olmayan gelisme zamaninin kayitlarinin derinlerden sarsintilarla ve zipkin gibi zamani delip gecip su ana saplanan aci veren, ic burkan oklariydi. Hatirladiklari soze tam olarak dokulemeyen, sayiklamayla fisilti arasinda yuzune izleri dusen cok eski goruntulerdi besbelli ve ziyaretleri giderek siklasmakta ve bugununu daraltmaktaydi her cepheden.
Her cay faslini muteakiben tuvaletin yolunda soyledigi buydu o zaman: su icirik, cay icirik, dert icirik. Bu kadar manasizlasmisti hayat onun icin. Asiret liderinin kiziydi, ona hic bir imkan saglamayan ama miktar olarak goz alici buyuklukte topraga sahipti kayitlar nezdinde. Hayat oysa cok sakaciydi; kara cadirinin disinda ona hic bir guc imkani tanimadi. Orada oldugu zaman da varolus nedeninin ifadesi, butun aile icin senelik yag ve peynirin yapilmasiydi. Hizmet yani. Film olsa ya da roman, muhtesem bir destan olusturulacak bu mufassal mizansen, sadece bir hayat olarak yasanirken, eninde sonunda ictigi caylarin tuvalete bosaltilmasi ve bu edimi bile kendine cok goren varolusun dayanilmaz agirliginin hafizayi tarumar etme hasariyla, bu hayatta daha fazla duramayip cikti.
Ben bunca zaman sonra ondan bana kalan son surusunun merinos koyunlarinin yunleri ustunde uyumayi sectigim hayatimda, o ve onun gibi yuzlerce yerinden edilmis ve yersiz gecistirilmis, hizmetle gecirilmis kadin hayatlarini uykuma katik edemiyorum elbet. Ama su kadarini soylemek isterim: su icek, cay icek, dert icmeyek. Ve musaadenizle veya musaadesiz, rizanizla yine de, baska bir hayat imkani icin dertlerimizi de neselerimizi de kubura degil hayata akitalim; mumkunse. Sesi curmu kadar yer yakmamis kadinlardan bize devrolan kirintilarla yol alsin bu kervan. Fisiltiyla, miriltiyla ve kahkahayla.
Cok eskiden elele tutusup avaz avaz bagiralim isterdim ortalarda. Simdi degistim. Sadece fisildasarak, bakisarak ve guluserek gecsin omur isterim. Bazen de en detone seslerin sarki cigrismasiyla eger kendimize bu izni verirsek.
Temmuz 2005
Ocak 18, 2006
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
eline saglik ferda!
yüregime bir avuç dolusu ilik su serptin..
tijen
Çadırda hizmet kısmına bir ek yapasım geldi. Sabah çadırdan dışarı çıkıp yaylanın yayvan dağlarla kesilmiş manzarasına bakıp baharsa ılık, kışsa keskin soğuğu yanaklarında hissedince ne çok mutlu olurdu.
Etrafındaki her yaratıkla kurduğu ilişki asla bir daha geri gelmeyecek.
Adlarını bildiği onca çiçek uzakta kaldı, dert içiyordu ve yitip gitti.
En derin kaygılarımla.
Yorum Gönder