Tijen INALTONG
Bu yazi Formsante dergisinin Nisan 2005 sayisinda yayinlandi..
Kisin pazara gelen yesilliklerin donuk, soluk, ezik buzuk oldugu zamanlarda havuca sarilirdik, canimiz salata çektiginde. Soyle bol limonlu, zeytinyagli, tazecik, çitir çitir bir havuç salatasina bayilirdik. Baligin da bakliyatin da yanina koca bir tabak havuç salatasi çikarirdik, etrafi kirmizi lahanayla, turpla çevrili. Belki saglikli oldugu için de yerdik. Doktorlar derdi ya, “Caniniz havuç çektiyse salatasini yiyin. Kizartma vitaminleri oldurur, kizartma sagliga zararlidir.” Ancak ilk aklimiza gelen havuç salatasinin ne kadar lezzetli ve albenili olduguydu.
Sadece havuç salatasi için degil, makarna için, kekler, borekler için, zeytinyagli ve etli yemekler için de on kosul lezzet ve goruntuydu. Çocuksaniz kiymali yemege burun kivirir, erkekseniz sebzeden hoslanmaz, kadinsaniz farkina varmadan belirli donemlerde (ozellikle adet donemi oncesinde) karbonhidrata çekilir, kendinizi mutfakta makarna pisirirken bulurdunuz. Mutfaklar mis gibi kokarken, sofralar tum ailenin bir araya gelecegi aksam yemegi için donatilirdi. Sonra bir gun uyandik ve yeni terimlerle karsilastik. Linoleik asit, HDL, fitoostrojen, anti-aging gibi kavramlar girdi hayatimiza. Hos bunda hizla sismanlamamizin, kanser, kalp hastaliklari, diyabet gibi urkutucu isimlerin çok duyulur olmasinin etkisi de vardi. Gazetelerin, televizyonlardaki programlarin esiri olmus, hepimiz uzman kesilmistik. Gun geçmiyordu ki agzimizdan dusmesin antioksidanlar, vitaminler, diyet ve beslenme yontemleri, anti-aging tarifleri. Kadinlar çay gunlerinde çocuklarin okulunu degil Alzheimer hastaligindan korunmak için yiyecekleri cevizi, anti-aging tedavisinde kullanilan vitaminleri, kalorisiz tatlandiricilari konusur olmuslardi. Tarifler de degisti, okunan kitaplar da. Agzimiza birkaç vitamin hapi atmadan, antidepresif ilacimizi içmeden evden çikmaz olduk. Kimimiz zayiflamak, kimimiz genç kalmak, kimimiz ise guzel gorunmek için bikmadan usanmadan yeni yontemler, malzemeler denedik.
Tum bu kargasanin içinde bedenimizin ve doganin bilgeligini unutuverdik. Bedenimiz bizi degil, biz onu terkettik, yalniz biraktik. Yoruldugumuz zaman dinlenmedik, aciktigimizda bedenimizi besleyecek yiyecekler yemedik, hareket etmemiz gereken yerde yerimizden kalkmadik. Mevsim dongusunu bosverip her urunu her an bulabilmek için seralar kurduk, topragi zehirledik; gidalarin raf omrunu uzatmak, onlari daha albenili hale getirmek için kattik, çikardik, boyadik, parfum siktik; evde pisirmeye bosverip hazirini, paketlenmisini aldik; dogalindan vazgeçip yapayina tutulduk.
Sonra bir gun, uyandigimizda, bir baktik ki havuç salatasi antioksidan, mercimek anti-aging listesinde bir isim, domates kanser dusmani olmus. Doganin bizlere sundugu bu lezzetli besinlerin tadina, dokusuna, kokusuna dikkat edecegimiz yerde, gozlerimizin onunde harfler, adlar, yabanci isimler uçusmaya baslamis. Bu savas daha ne kadar surecek bilmiyorum. Bildigim bir sey varsa o da her mevsim elimizin altinda bulunan rengârenk guzelliklerin bize kusmek uzere olduklari. Bir gun onlarin tadini yeniden çikarabilmek, yitirdiklerimizi yeniden animsayabilmek dilegiyle.
Nisan 12, 2005
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Mutkafktaki Zen bu yazilari nasil oluyorda okumuyor???
Yorum Gönder